11. TEVELLA TEBERRA

Hak ile Kuçaklaşmanın Gerekleri

Varlık aleminin bir bireyi olan insan, kendi varlığını keşfettiği andan itibaren, bir var edicinin varlığını da anlayacaktır. Ama insan, varlık aleminin var olan şartlarından saf kendi varlığı ve berrak fıtratıyla baş başa değildir. Kafa karıştırıcı sapmaların, rengarenk vesveselerin, doğa ve toplumdan kaynaklanan farklı etkileşimlerin; bireyin saf varlığı ve berrak fıtratının önünde, gerekli şeylerin algılanması olayını çetin, sarp bir yokuşa tırmanmaya, fırtınalı bir denizde yol almaya benzetmesi kacınılmazdır. Ama bütün bunlar veya bu uğurda başka engeller, zorluklar aşılmaz değildir. Insan ile bu gerçeğin, hakkın kuçaklaşmasının gerekleri vardır. Insan bu gereklerle, bu ilahi kuçaklaşmayı kolayca gercekleştirir.

Insan, kendi varlığını keşfettiği andan itibaren inanmak, inancını kendinde, kendini inancında şekillendirmek zorundadır. Yeryüzünde inancsız bir akıl sahibi göremezsiniz ama inançlarda farklılıklar görebilirsiniz. Bunun da nedeni, insanin kendisini hakka götürecek gerçeklere tutunması veya tutunamaması; insanın, üzerine cullanan menfi etkiler karşısında direnme yerine teslimiyet seçmesidir. Oysa insan, kendi varlığını keşfetmesiyle menfi etkilere şemsiye acarak kendi nefsini tanımaya başladığında bu kapı ona kendliğinden açılacaktır.

Bütün varlıkların var edicisi, sahibi, hak olan yüce Allah’a inanan, teslim olan, itaat eden özgür kulların; Allah’ın onlara sunduğu recete ile yaşam deryasında seyretmeleri gerekir. Allah’ın bu receteye verdiğı isim dindir. Bu recete, özgür insanlar icin tehlikeli hastalık olan “sapıklığın önlemi, tedavisi, dermanıdır. Evet bu recete saglıklı insan recetesi, sağlıklı insanın her türlü sağlık bozuçu sapmalara düşmesini önleyici bir recete, bu recete tevella ve teberra recetesidir.

Bu mesele içeriği: Bu mesele başlığı ‘din’ konusu; Tevella ve teberra’dır. Yani melesede yer alan her şey bu başlığa, bu konuya bağlıdır. Bu başlık, bu konu da Yüce Allah’a bağlıdır. Bu meselede yer alan içerik; düşünsel, inancsal ve eylemsel olmak üzere menfi, müspet iki hat ile tevella ve teberra’ya bağlanır. Bunu örneklerle söyle açıklayabiliriz: Zulmetmek, bu düşünsel olarak kötü bir şeydir; o halde düşünçelerimiz bunu kötü bir şey olarak kavramalı, bu kavrayışımız inancımızda yer almalı ve amellerimizde hayat bulmalı, tersi olan zulmetmeyi, kabullenmekten ise kacınmalıyız. Insan, varlığında yokluğuna kadar bütün yaşamını, hareketliliğini menfi ve müspet olan bu iki hat üzerinde geçirir. Yaşamının bütün resmi bu iki hat üzere şekil alır, renklenir. Herhangi bir şeyin sevilip-sevilmemesi, kabulü veya reddi, inanılıp-inanılmaması, yapılıp-yapılmaması, uyulup-uyulmaması, gidilip-gidilmemedi, itaat olunup-olunmaması… hep tevella ve teberra içerliklidir. Bu içerik de Allah’a bağlıdır. Yani tevella Allah için, teberra Allah içindir. Bir şeyi yapıyorsak Allah için yapacagız, Allah razı olur diye yapacağız, Allah istiyor diye yapacağız; yapmıyorsak da.

Bu resimde ayni temel inançlara sahip farklı gruplarda, farklı şekillerde, farklı renklerde görünüm imkansızdır. Çünkü yapılması ve yapılmaması gereken şeyler uyulması ve uyulmaması gereken kimseler yönünde yol çizilmiş; bu yolda işaretleri dikilmiştir. Geriye kalan yolcunun seçimi, yolculuşundaki kararlılığıdır. Akıl sahibi yolcunun isteği

“Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiğin kimselerin yoluna; gazaba ugramamışların, sapıklığa düşememişlerin.” Değil midir?”

Tevella-Teberra da, hidayet; Kur’an ve Ehl-i Beyt’tir. Bunun ikisi birbirinden ayrılmaz ve ayrı da düşünülemez. Bu düşünsel yönden de, eylemsel yönden de gün ışığı gibi belirgindir.

KUR’AN

Taha ve A’raf Suresinde Hz. Musa (as)’nın kiısasına baktığımızda kurtuluş ve hidayet verilen israiloğulları bu nimetin hemen ardından Hz. Musa (as)’nın, Hz. Harun (as)’u da orada bırakarak gitmesine rağmen Rabbin onları sınaması karşısında Samiri’ye uyarak kısa sürede doğru yoldan çıktılar.

Hz. Musa dönerek kavmine şöyle dedi:”Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Sizden ayrılışım çok mu uzun sürdü? Yoksa Rabbinizin gazabının vacip olmasını mı dilediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?” Hz.Harun (as) Abisi Hz. Musa (as) yok iken onlara şöyle demişti; “Sizler bununla sınanmadasınız, ançak süphe yok ki Rabbiniz Rahmandır, bana uyun ve emrime itaat edin.”

Burada bu nokta çok önemlidir: Israiloğulları henüz yeni kurtulmuş, Allah onları nimetlendirmiş. Onlar da Allah ile sözleşmiş ve Hz. Musa (as)’ya söz vermişlerdi. Gerekli bilgiye de sahiptiler. Bu duruma rağmen sınanma sahnesi olan yeryüzünde sapıklığa düşeceklerinde ve düştükleri anda Hz. Harun (as) onlara “Bana uyun ve emrime itaat edin.” Demişti.

Hz.Musa (as) kavminin bu halini gördükten sonra Hz. Harun ’a şöyle dedi:

“Bunların doğru yoldan saptıklarını görünce ne mani oldu da bana uymadın yoksa emrime isyan mı ettin? Hz. Harun’un cevabı şöyleydi:” Gerçekten de sözüme tam uymadın da israiloğulları’nın arasına saldın diyeceğinden korktum.”

Bu kıssadan şunu anlıyoruz; israiloğulları Allah ile sözleşme yapıyor yani onun emri ve nehylerine iman ediyor, itaat ediyor. Aynı zamanda Allah Resulü’ne de söz veriyorlar. Yine buna rağmen Allah Resulü kısa bir süre için ayrılırken sapıklıklara karşı kendisine uyması, emirlerini yerine getirmesi için Hz. Harun’u görevlendiriyor. Emirleri yasakları bilen yerine getirmeye de söz veren insanlar, tevella üzere bunu yapması gerekirken aksini yapiyor. Uymaları, itaat etmeleri gereken kimselere de uymuyorlar.

Bu kıssanın hemen ardında şu ayet yer almakta:

Ta-ha: 99-100 …“Işte böylece geçmişlerin hallerinden bur kısmını sana hikaye etmekteyiz ve süphe yok ki hatımızdan sana zikri verdik. Kim ondan yüz cevirirse, süphesiz kıyamet günü ağır bir yük yüklenecek..

(Geçmişlerin hallerinden bilginin verilmesi; aynı halin geleçekte tekrarına işarettir.)

Enbiya: 50-51 …“Bu da müberek zikirdir, bunu da indirdik; inkar mı edeçeksiniz? Andolsun ki daha önce ibrahim’e onu doğru yola sevkedeçek delilleri vermiştik ve onun buna ehli olduğunu da biliyorduk..

Enbiya: 7, Nahl: 43 ….“Bilmiyorsanız sorun ‚Ehl-i Zikir’lere…

Kimdir Zikir Ehli-leri?

Nisa: 69 …“Kim Allah’a ve Resulü’ne itaat ederse Allah’ın nimetlendirdiği nebilerle sadıklarla, şehitlerle, salihlerle beraber olurlar…

Enbiya: 105 …“Andolsun ki biz, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazdık: Şüphesiz yeryüzünün varisleri Salih kullarımdır…

Tevbe: 119 …“Ey inananlar! Allah’tan çekinin ve sadıklarla beraber olun…..

Kimdir Sadıklar ve Salihler?!

Nisa: 59 … “Ey Inananlar! Allah’tan çekinin ve Peygambere ve içinizden emir sahiplerin’ne itaat edin

Nisa: 83 …“Emniyete yahut korkuya ait bir haber duysalar derhal yayarlar. Halbuki Peygamber’e ve içlerinde Emir Sahipleri’ne başvursalardı bu haberı arayıp duyarak yayanlar, elbette gerçeğini öğrenirlerdi…

Kimdir itaatleri Allah ve Resule itaatle aynı olan; gerçege kavuşturucu emir sahipleri?!

Kimdir gerçeğin öğrenilmesi için başvurulması gerekenler?!

KİMDİR SORUSUNA CEVAP:

KİMDİR SORUSUNA CEVAP: En’am: 87-88 “… Onların atalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmına da üstünlük verdi, onları seçtik, doğru yola ilettik. Işte Allah’ın doğru yolu budur. Kullarından dilediğini o yola sevk eder…

Al-i imran: 33-34 “Şüphesiz Allah Adem’i, Nuh’u, Ibrahim soyunu seçti, alemlere üstün kıldı. Birbirlerinden türemiş bir soydur onlar..

Kimdir Allah’ın üstünlük verdiği, seçtiği, doğru yol dediği kimseler? Kimdir bu soyun süreği? Bu sürek kesildi mi?

Birbirlerinden türeyen bu ilahi soy; açaba son Peygamber, alemlere rahmet ve alemlerin en üstünü olan Hazreti Muhammed (sav)’e geldiğinde“ebder“ mi olurdu?

Oysa Hırıstiyanlarla lanetleşmek için secerek beraberinde götürdüşü“Kevser“ müjdesi yakınları değil mi idi?! Ki Hırıstiyan alimi onlari tanıyarak şöyle demişti:“Allah’a and olsun öyle simalar görüyorum eger Allah’tan dileseler, dağları yerinden oynatır…“

Sura: 23“… De ki: sizden yakınlarıma sevgiden başka bir ücret istemiyorum…

Suara: 109 ve 180 … Bütün peygamberler“Allah’tan çekinin bana itaat edin ve ben sizden bir ücret istemiyorum…

derlerken acaba alemlere rahmet son Peygamber yakınlarına ayrıcalık mı istiyor yoksa hisleriyle mi hareket ediyor? Bunun cevabını yine Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmakta:

Sebe: 47 “De ki: Sizden bir ücret istemiyorum, o sizedir…

Neden alemlerin rahmet, son Peygamber Allah’ın emriyle istisna olarak bir ücret istemekte ve diğer bir ayette “O (ücret) sizedir.“ Buyurulmakta. O’nun Allah’ın emriyle bir şey istemesi; bizler için itaat farz kılar. Ve yine O’nun Allah’ın emriyle bize sunduğu şeyi almamız, ona sarılmamız farz olur.

Çünkü onlar seçilmişler, alamlere üstün kılınmışlar, Allah’ın doğru yolu, hidayet kulavuzudurlar.

Vakia: 77-80 “Süphesiz bu, pek güzel ve şerefli Kur’an’dır. Saklanmış bir kitapta. Ona temiz olanlardan başkaları dokunamaz. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir…

Oysa değil temiz olanlardan başkasının dokunmaması o şerefli Kur’an sahifeleri mizrak uçlarına takılmış, tarihten bu güne binlerce pis insanların ellerinde zavallı insanların sapmaları doğrultusunda kullanılmıştır…

Bütün bunların karşısında Yüce Allah o temiz insanlari,

Ahzab: 33 …“Ehl-i Beyt ancak ve ancak Allah sizden pisliği, kusuru uzak tutmak sizi tertemiz yapmayı irad eder…. emriyle belirtilmiştir.

----------

Yüce Allah’in

Al-i imran: 31 “De ki: Allahıi seviyorsanız bana uyun, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…

ve Nisa: 64 …“Biz her peygamberi ancak, Allah’ın izniyle itaat olunması için gönderdik. Onlar kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah’tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah’ın tevbeleri kabul edici, Rahim olduğunu görürlerdi….

buyurduğu alemlere rahmet, son peygamberinin; dua ve beddua için yanında bulundurduğu, seçkinleri, üstünleri, uyulmaları, sevilmeleri, itaat olunmaları, sırat-ı Müstakım’in kendisi olan Ehl-i Beyt-i hakkında, inkara, şekke yer kalmayacak yüzlerce buyruğuna da baktığımızda; Allah’ın razı olduğu, insanlığa sundugu dini, ögrenme ve yaşamada“KUR’AN VE EHL-I BEYT“ dışında başka kılavuzların peşinden gidilmesi sonucunda; sapmaların, sapkınlıkların kaçınılmaz olması doğaldır.

… Kasas: 65-68 … “O gün onlara nida eder de gönderilen Peygamberlere ne cevap verdiniz der. O gün onlarca bütün bahaneler kör olur ve hiçbir şey söyleyemezler. Fakat tövbe eden ve inanan ve iyi işlerde bulunanlar umulur-ki kurtulanlardan olur, muradına erer. Ve Rabbin dilediğini yaratır ve secer; secmek onlara ait bir hak değildir

Bütün bu anlatımlardan sonra, Allah’ın ve Resulünün ve ulul emirlerimizin emirleri doğrultusunda sevdiğimiz de, sevmediğimiz de ifrat ve tefrite düşmeden Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sımsıkı sarılarak tevella ve teberra sadık kalarak yaşamamız gereken yolun VASAT ÜMMETIN yolu olduğu gerçeği akıl sahiplerinin önlerinde apaydın bir şekilde açılmıstır. Işte bu GERCEK ALEVİ-LİK’TİR; Tüm yol ayrımlarında her şeye sırt dönerek Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sarılarak ilerlemektir.

Kontakt

Ehli beyt Alevitischer Förderver. e.V

Tel.: +49 (0)69 24006960

Email: info@ehli-beyt.eu
Website: www.Ehli-beyt.eu